Hz. Peygamber (asm) bir bayram sabahı camiden evine dönüyordu. Sokakta bayramlıklarını giyinmiş, oynayan çocukları gördü. Fakat bir tanesinin durumu dikkatini çekmişti. Kenarda oturmuş, kirli ve eski elbiseler içinde diğerlerini seyrederken aynı zamanda ağlıyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.) yanına yaklaşıp;

-“Ağlama güzel çocuk, ne diye ağlıyorsun, sen niçin arkadaşlarına katılmıyorsun?” Çocuk hüzünlüydü ve o hüzünle cevap verdi:

-“Ben yetimim, benim babam Uhud Savaşında şehid oldu.” Yetimler yetimi Hz. Muhammed (sav) için bu kadarı yeterliydi. Çocuğa duygulu gözlerle baktı ve

-“İstemez misin Ben baban olayım, Aişe annen olsun, Fatıma da kardeşin?” diyerek onu teselli etmeye çalıştı. Çocuk;

-“Evet isterim” cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, yetimin başını okşadı ve ismini sordu. Çocuk “Büceyr” deyince Efendimiz,

-“Hayır. Senin ismin Beşir olsun” buyurdu.

Çocuğun elinden tutup, evine götürdü. Yedirip içirdi, üstünü başını giydirdi, bir süre sonra sokağa çıkıp diğer çocukların arasına karıştığında, Beşir’deki değişikliği gören çocuklar merakla sordular:

-“Sen daha önce ağlayıp duruyordun. Şimdi nasıl oldu da böyle güzel oldun?” Beşir:

-“Açtım, doydum, çıplaktım, giyindim, yetimdim Resulullah babam, Aişe annem oldu” dedi. Bütün çocuklar gıpta ederek;

-“Ne olaydı, bizim de babalarımız Uhud’da şehit olsaydı da, biz de böyle bir babaya kavuşmuş olsaydık.”

Peygamberimizin vefatına kadar Beşir Bin Akra onun yanında kaldı. Rasul-i Zişan’ın vefatından sonra Beşir için asıl yetimlik başlamış oldu. Şöyle ağlıyordu:

-“İşte şimdi yetim kaldım, işte şimdi garip oldum”